skip to Main Content

o belde 403

Türkoloji Dergisi » Submission » BİN HÜZÜNLÜ HAZ AHMET HÂŞİMİN O BELDESİ: ÜTOPYA MI, POETİKA MI?

Fecriati’nin temsilcilerinden olan Ahmet Haşim, topluluk dağıldığında başka bir topluluğa katılmamıştır. Sanatını ve sanat anlayışını bağımsız olarak sürdürmüştür. İlk şiiri “Hayal-i Aşkım“1901’de yayımlanmıştır. Türk edebiyatında “akşam şairi” olarak tanınır. Şiirlerinde olan doğa manzaraları diğer sembolizmden etkilenen şairler gibi “akşam, şafak, gece, mehtap, yıldızlar, ormanlar…” gibi hayal kurmaya müsait mekânlar ve durumlardır. Şiirlerinde çocukluk anıları, aşk ve tabiat başlıca temaları olmuştur. Ahmet Haşim, şiirin dilinin sözden ziyade musikiye daha yakın olduğunu ifade eder. Şiirleri dış dünyaya ait gözlemlerinin iç dünyasında bıraktığı etkileri ve izlenimleri yansıtır.

Parnasyen, objektif varlığı kavramağa çalıştığı halde sembolist onu inkâr etmeğe, yıkmağa, kırmağa gayret eder. Bu kısımda şâir, dalmış olduğu hülyalar âleminden uyanarak tekrar hakiki dünyaya dönüyor ve yeniden kendisini “Bu nefy ü hicre müebbed bu yerde mahkûm” hissediyor. Bir sanatkârın eserlerinin bütünü hakkında salim bir hükme ancak bütün metinlerin ayrı ayrı incelenmesi suretiyle varılabilir. Fakat bütün metinleri incelemeden verilmiş olan hükümlerin isabetsizlik ve katiyetsizliği karşısında, bizi hakikate geç ve güç ulaştıran bu yolu tercih etmek daha dürüst bir harekettir. Martin Scorsese’nin filmlerinde kullanmaya bayıldığı Gimme Shelter adlı şarkının sözleri ve şarkının filmlere katkısı hakkında bir inceleme. Gündelik yaşantımızda gerek masa başı çalışma, gerekse spordan uzak bir hayat tarzı sebebiyle vücudumuzu yeterince hareket ettiremiyoruz. Buna alışan bünyede ise görülen birtakım hastalıklar mevcut. Hareketsizliğin insan yaşamında istenmeyen durumlara yol açtığını belirten Medicana Sivas Hastanesi Beyin ve Sinir Cerrahi Uzmanı Op. Ahmet Haşim’in gerçek dünyanın kötülüklerinden, bunalımlarından kurtulmak için yarattığı ütopya ve bu ütopyanın O Belde şiirine yansıması. Sezon fragmanı yayımlandı ve çıkış tarihi de belli oldu. Bel düzleşmesinde bir sonraki aşamanın kamburluk olduğunu belirten Sili, “Bu konuda, ‘Bel düzleşmesinin ileri aşaması nedir? Bel düzleşmesinde bir sonraki aşama kamburluktur.

Bu akşamın şairin kendisinde esin ve hüzün tellerinin titrettiğini ifade ederek yine bu hayali beldeden ayrı kaldığını, sürgün ve ayrılığa mahkûm bu yerde tutuklu olduklarını söyleyerek bitirir. Serbest müstezat tekniğine uygun olarak, şiirde cümleler tek bir dizede başlayıp bitmiyor. Dizelere dağılan cümleleri bütün olarak değerlendirecek olursak, uzunluk ve kısalıklarıyla, şiirin içeriği arasında bazı ilişkiler olduğunu görürüz. Başlangıcı teşkil eden uzun ve öğeleri dağınık cümleler, genellikle heyecanlı bir ses tonuna karşılık geliyor. O beldeyi ve o belde kadınlarını tasvir eden kısa cümlelerde, hayali bir mutluluk duygusuyla şairin ruhu gibi ifadesi de sakindir. Bundan sonra arka arkaya gelen dört soru cümlesiyle tekrar duygusal karmaşa başlıyor. Son dizelerdeki cümlede ise şair, istemediği bu yerde kendini sonsuza dek mahkûm hissediyor. O Belde şiirinde uzaklarda ismi olmayan bir şehirden, o şehirde yaşayan kadınlardan ve o kadınların şairin aşık olduğu kadına benzerliklerden bahsedilir. Anlamın kapalı, ifadelerin muğlak olduğu şiirde, düşsel imgelerle geçek iç içe geçmiştir. Şair bir dizesinde ”burada mahkumuz” derken dünyayı kasteder. Şairin ”o belde” olarak nitelendirdiği yer ise bu dünyanın dışında yer alan başka bir alemdir.

O kadar ki, Baudelaire burada oturacakları odanın mobilyalarım ve penceresinden görecekleri manzarayı gözleriyle görüyormuş gibi tasvir eder. Ahmet Hâşim’de ise ileride görüleceği üzere “O Belde” yeryüzünde değil, tamamıyla hayalîdir. Bu sübjektiflik umumiyetle teessür verici bir ton arz ediyor. Deniz için kullanılan hasta sıfatı teessür halinin en şiddetli ânını gösterir. “O Belde”deki kadınların bûseleri giryendedir. Servet-i Fünun şâirleri gibi Hâşim için de hüzün ve teessür estetik bir kıymet taşır. Divan edebiyatında güzellik ile hüzün asla birleşmezdi. Güzelde bulunan en değerli taraf şuh oluştu. Edebiyatımızda güzellik ve hüznün birleşmesi, romantiklerin tesiri ile başlamış ve bugünkü nesle kadar gelmiştir. Genç nesil yeniden hüzünle güzelliği birbirinden ayırmış ve “yaşama neşesi” prensibi ile divan şâirlerinin hassasiyet tarzına doğru meyletmiştir. Haşim, şiirinde açık hiçbir benzetme yapmıyor. Anlatımında kullandığı en güçlü araçlar isim ve sıfat tamlamalarıdır.

Sübjektif isimleri ekseriya çıplak bırakıyor. Parçası, şiirin ortalarında ve sonunda aynen iki kere tekrarlanıyor. Hâşim’in bu “mahkûmiyet duygusu”nu, mesut çocukluk anlarına bir daha dönmenin imkânsızlığı kâfi derecede izah etmekle beraber, buna sosyal şartların tesiri de ilave olunabilir. Bilindiği üzre Hâşim, babası ve annesi tarafından Arap idi. On, on bir yaşında İstanbul’a geldiği zaman Türkçe bilmiyordu, Türk muhiti içinde kendisini yabancı hissediyordu. Meşrutiyet’ten sonra birden gelişen milliyetçilik akımı karşısında Hâşim’deki bu yabancılık duygusu daha çok arttı. Verdiği dilekçeyle ilgili açıklamalarda bulunan H.A., Başkan Işıklı’nın yolsuzluk yaptığını öne sürdü. “Belde” diye çevirilen beledden maksat Mekke’dir.

“Nîlî sükût-ı istifhâm”(çividi soru sessizliği) tamlaması da şairin anlatımına güzel bir örnektir. “Nîlî” sıfatını şair, “istifham”a değil “sükût”a bağlıyor. “Ve bu akşam ki eyliyor tehziz / Bende evtar-ı hüznü ü ilhamı” Dizelerindeki tamlamalar da dikkat çekicidir. “Evtâr-ı hüzn ü ilhâm” (üzüntü ve esin telleri) tamlaması ile şair, içindeki duyguları, hüzün ve ilhamı bir musiki aleti gibi düşünüyor. Bu ifadede şair, kendisi ile tabiat arasındaki kaynaşmayı müzikal bir niteliğe büründürüyor.

“THE PLEASURE OF A THOUSAND SORROWS” – THE “O BELDE” OF AHMET HAŞİM: UTOPIA OR POETICS?

İlk olarak 1909’da “Şiir ve Tefekkür Mecmuası”nda yayınlanan şiir, şairin “Göl Saatleri” kitabının “Serbest Müstezat Nazımları” bölümünde yer almaktadır. O Belde, şairin iç dünyasını ve şiir anlayışını en iyi yansıtan şiirlerinden biridir. O Belde, Ahmet Haşim’in diğer şiirleri gibi liriktir. Bu şiirde, şairin gözlemleri, izlenimleri ve düşüncelerinden ziyade duygularına yer verilmiştir. Bu web bettilt türkiye, siz web sitesinde gezinirken deneyiminizi geliştirmek için çerezleri kullanır. Bunlardan gerekli olarak sınıflandırılan çerezler, web sitesinin temel işlevlerinin çalışması için gerekli olduklarından tarayıcınızda saklanır. Ayrıca, bu web sitesini nasıl kullandığınızı analiz etmemize ve anlamamıza yardımcı olan üçüncü taraf çerezleri kullanıyoruz.

Memur ihbar etti! Düzağaç Belediye Başkanı Muammer Işıklı, belediye kasasından her gün zimmetine para geçirmiş

Bu durum onu, şaire daha da güzel gösteriyor. Şaire göre, bir şiirin açık ve net ifadelerle doldurulması, onu düz yazıya yaklaştırır. Oysa, şiir, hiçbir şekilde bir öykü ya da romanla benzer ögeler taşımamalıdır. Ahmet Haşim, başta O Belde ve Bir Yaz Gecesi Hatırası olmak üzere neredeyse tüm şiirlerinde imgesel bir dil kullanmıştır. Stephen Mallerme ve Charles Baudelaire, en çok etkilendiği Fransız şairler arasında yer alır.

{

Ahmet Haşim’in O Belde Şiiri

|}

O Belde şiiri Ahmet Haşim ile tabiatı anlayan zarif ruhlu bir kadının ufku izlemesiyle başlar. Akşamın renkleri ve hüzün kadının gözlerine yansımıştır. Bu hal, kadını Haşim’in gözlerinde daha da güzelleştirmiştir. Haşim ile kadın karamsarlığa liman olan bir denizi izlerken, kederi, hüznü anlamayan nesle aşina olmadıklarınıbelirtir. Belki de şairin sanatının ve sanat anlayışının diğer edebiyatçılar tarafından anlaşılmayıp tenkit edildiğini ifade etmiş olabilir. Bu insanların kadında, şairde, akşamlarda tatlı kaygıyı, durgun denizlerde içlenmeyi anlamadıklarını söyler.

Mısralarındaki terkipler de dikkati çekicidir. “Evtâr-ı hüzn ü ilham” tamlaması ile şâir, içindeki duyguları, hüzün ve ilhamı bir musiki aleti haline koyuyor (Sübjektif realiteyi objektif kılma). Akşam, bu manevi musiki aletini ihtizaz ettiriyor. Yukarıda bû-yı ruh terkibi ile şâir kadınla tabiat arasındaki kaynaşmayı anlatmıştı. Bu sonuncu ifadede kendisi ile tabiat arasındaki kaynaşmayı müzikal bir mahiyete sokuyor. Diye “bugünkü beşer”in kabalığını anlatıyor. Şâirin, kadının, tabiatın ve sanatın “bugünkü beşer” tarafından anlaşılmaması ve manasız görülmesi, romantikle tarafından çok işlenmiş bir konudur. Yüzyıl iktisadi hayatının yarattığı adî hırslarla dolu, paraya düşkün ve güzelliğe karşı hassas olmayan burjuvaziye bizim edebiyatımızda da birçok hücumlar vâki olmuştur.

Back To Top